Giyilebilir sanat, yaratıcılık, kendini ifade etme ve cinsiyet keşfi temaları ile Londra moda haftasına damgasını vurdu.
14 Eylül 2024’te Devonshire Meydanı’nda Oxford Fashion Studio tarafından düzenlenen bu büyüleyici etkinlikte, dünyanın dört bir yanından gelen tasarımcılar, izleyicilere sanatla dolu bir moda deneyimi sundu. Bu yılın ana temaları arasında giyilebilir sanat, kişisel hikayelerin anlatımı ve cinsiyet sınırlarını zorlayan tasarımlar dikkat çekti.
Oxford Fashion Studio’nun pist direktörü Tiffany Anglim, bu sezonun koleksiyonlarının
“kendini ifade etme, güçlendirme ve hikaye anlatımı”
üzerine yoğunlaştığını vurguladı. Bu tasarımların farklı kültürlerden gelen tasarımcılar tarafından yaratılması, Londra’yı dünyanın en önemli tasarım yeteneklerinin kesişim noktası olarak bir kez daha öne çıkardı.
İlginizi Çekebilir:
- LG Display Esnetilebilir Ekran – Seul Moda Haftasındaki Tanıtım
- 2024 Sonbahar Kış Modası – Öne Çıkan 12 Trend
- Sürdürülebilir Moda
Sanat ve Kültürden İlham Alan Koleksiyonlar – Giyilebilir Sanat
Günün açılışını Tokyo Twiggy yaptı ve Japon mavi porseleninin zarafeti ve kırılganlığından ilham aldı. Ardından NH AlRabiah, izleyicileri büyülü bir bahçeye davet ederken, Luisa at La Luna, Alman sanatçı Rebecca Horn’un Kadın Çalışması ve İkarus mitini bir araya getiren bir koleksiyonla sezonu kapattı.
Bu yıl, tasarımcıların ilham kaynakları sadece kültürel unsurlarla sınırlı kalmadı. Altın Toz isimli koleksiyonuyla Nijeryalı Kiki Benjamin, göksel motiflere odaklanırken, binlerce kilometre uzaklıktaki San Francisco merkezli Zasta Studio da benzer şekilde Celestial isimli koleksiyonuyla bu temayı işledi. Farklı coğrafyalardan gelen tasarımcılar, göksel ilhamla evrensel bir bağ kurdu.
Kendini İfade Etme ve Güçlendirme Temaları
Londra Moda Haftası İlkbahar/Yaz’25, bireysel özgürleşme ve içsel mücadele temalarını güçlü bir şekilde işledi. SilentSiren’ın koleksiyonu, kadın güçlenmesine canlı bir övgü sunarken, Roze 2.11, durağanlığın karanlık tarafını ve değişim arzusunu keşfetti. New York’tan gelen Covered in Cat Hair koleksiyonu, yaratıcılığın içsel mücadelesini yansıtıyordu. Glasgow merkezli Mantle 2020 ise erkek ve kadın silüetleri arasındaki sınırları bulanıklaştırdı. Kanada’dan Cavallo and Co’nun şapkaları ve Türkiye’den Naibbi’nin mücevherleri ise, kullanıcılara kendi hikayelerini anlatma ve ifade etme özgürlüğü sunuyor.
Modada Küresel Bir Buluşma – Giyilebilir Sanat
Oxford Fashion Studio’nun bu sezon desteklediği 13 marka, Avrupa, Kuzey Amerika, Afrika, Asya ve Orta Doğu’dan gelen tasarımcıları bir araya getirdi. İngiltere, ABD, Belçika, Türkiye, Kanada, Nijerya, Kuveyt, Hong Kong ve Hindistan gibi ülkelerden gelen markalar, modanın evrensel bir dil olduğunun altını çizdi. Bu yıl Londra’ya geri dönen NH AlRabiah (Kuveyt), SilentSiren With Bridals (Hong Kong), Tokyo Twiggy Textiles (ABD) ve Renee Cafaro Atelier (ABD) gibi tasarımcıların yanı sıra dokuz yeni marka, Londra podyumlarında ilk kez boy gösterdi.
Londra Moda Haftası ve Yaratıcılığın Geleceği
Londra Moda Haftası İlkbahar/Yaz’25, giyilebilir sanat, kendini ifade etme ve güçlendirme temaları etrafında şekillendi. Böylece modanın yalnızca bir dışavurum olmadığını, aynı zamanda bireylerin kimliklerini keşfetmelerine yardımcı olan güçlü bir araç olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu koleksiyonlar, sınırları zorlayan tasarımlar ve farklı kültürel perspektiflerle birleşerek modanın evrensel bir yaratıcılık platformu haline geldiğini kanıtladı.
Gelecek sezonun merakla beklenen koleksiyonları, 20 Eylül 2025’te Londra Moda Haftası’nın 40. yılını kutlamak üzere tekrar sahne alacak. Modanın yaratıcı sınırlarının nerelere uzanabileceğini görmek için sabırsızlanıyoruz. Her zaman olduğu gibi, Londra bu küresel buluşmanın kalbinde yer almaya devam edecek.