Karar Verme Tarzınız Mantık mı Duygu mu? Hayatımız boyunca aldığımız büyük küçük tüm kararlar, içsel dünyamız ile düşünsel yapımızın bir yansımasıdır. Peki siz kararlarınızı daha çok mantığınıza mı yoksa duygularınıza mı dayanarak alırsınız? Akıl ve duyguyu nasıl uzlaştırabiliriz?
Karar Verme Tarzınız Mantık mı Duygu mu?

Rasyonel Bir Düşünür Müsünüz Yoksa Duygusal Bir Düşünür Mü?
Hayatta kararlarınızı nasıl alırsınız? Bunları rasyonelliğe mi yoksa duygulara mı dayanarak mı alırsınız? Hayatınızda aldığınız kararlar mantıklı düşünme ve eleştirel aklın ürünü mü, yoksa korkularınız, kaygılarınız, tutkularınız ve sevinçleriniz arasındaki günlük küçük savaşların sonucu mu?
Karar Verme Tarzınız Mantık mı Duygu mu?
Eğer çoğu insan gibiyseniz, cevabınız muhtemelen “her ikisi de” ya da “duruma göre değişir” olacaktır.
Karar verme süreci hakkında düşündüğümüzde, akıl ve duygu genellikle birbirine rakip gibi gösterilir. Dikkatimizi çekmek için savaşan, bizi zıt yönlere çeken ve eylemlerimizin kaderini belirleyen unsurlar olarak. Oysa akıl ve duygular arasında iyi bir denge kurmak, ikisinin de avantajını sağlamaz mı?
Cevap: Kesin bir hayır.
Eğer çoğu insan gibiyseniz, size kesinlikle söyleyebiliriz ki, siz duygusal bir karar verici değilsiniz.
Çünkü duygusal karar verme diye bir şey yok
Bu kulağa şaşırtıcı ve yaşadığınız deneyimlerle çelişkili geliyor olabilir. Belki de tutkularına kapılıp hayatını mahveden bir sevdiğinizi izlediğiniz anlar aklınıza geliyor olabilir.

Kontrolsüz dürtüler, bir kişinin finansal durumunu mahvedebilecek takıntılı kumar alışkanlıklarına yol açabilir ve ailesini riske atabilir. Derin bir duygusal boşluk, aşırı alkol tüketimine neden olabilir ve bu da sağlık sorunlarına, ilişkilerde çatışmalara, hatta yasal sorunlara yol açabilir.
Kötü bir şakayı küfürlü ve saldırgan bir yorum olarak yanlış anlamak, şiddet tehditlerine neden olabilir. Yol öfkesi araba kullanırken duyulan kızgınlık ve etraftaki sürücülerin ehliyetlerini geri vermeleri gerektiğine olan inanç daha saldırgan ve dikkatsiz sürüşlere neden olabilir.
Başarısızlık korkumuz bizi küçük ve kırılgan hissettirebilir ve büyük hedeflerin peşinden gitmemize ya da zorlu projelere başlamamıza engel olabilir.
Ama sadece olumsuz duygular kötü kararlara yol açmaz. Olumlu duygular da aynı derecede etkilidir.
50 yaşında sportif bir üstü açık araba kiralamak, sadece orta yaş krizinden kaçış olarak değil, aynı zamanda geçmiş başarıların simgesel bir kutlaması olarak da açıklanabilir.
Peki ya ilk görüşte aşk? Biriyle karşılaştığınız anda onun “o kişi” olduğunu düşünmenize neden olan o açıklanamaz çekim, sizi şüpheye değil, güvene götürür.

Görünüşe göre birçok kararımızın duygusal olduğuna dair inkar edilemez kanıtlar var.
Ancak duyguların görevi karar vermek değildir; onların görevi eylemi yönlendirmektir.
Vücudu, bir sonraki adıma hazırlamak için kaynaklarını ayarlarlar. Hareketi planlamazlar; hareketi gerçekleştirmek üzere bedeni harekete geçirirler. İşlerini iyi yapabilmek için bazen düşünme sürecini devre dışı bırakır ve refleksif tepkiler oluştururlar. Örneğin ani ve komik bir şeye güldüğünüzde olduğu gibi.
Ama duygularınızın, duyduğunuz şeyin beklenmedik ya da komik olup olmadığına karar verdiğini söyleyemezsiniz. Sadece düşünmeden nasıl güleceğinizi kolaylaştırırlar.
Duygular, düşünce ya da karar verme süreçlerinden daha hızlı oluştuğu için, bazen bir şeyi düşünmeden yapmış gibi hissedersiniz; örneğin aniden yola çıkan bir yavru kediye karşı frene basmanız gibi.
Buna da bakın:

Duygular kararlarımızı etkileyebilir mi?
Kesinlikle.
İlk olarak, duygular karar verme sürecine dahil olup olmamamız konusunda bizi motive eder.
Cumartesi öğleden sonrası, boş bir gününüz var, herkes dışarıda, ev size kalmış. Gelecek yıl aynı sağlık sigortasında mı kalmalısınız yoksa başka bir plana mı geçmelisiniz diye karar vermenin iyi bir zamanı olduğunu düşünüyorsunuz.
İşvereninizin sağlık hizmetleri web sitesine giriyorsunuz ve plan seçeneklerini taramaya başlıyorsunuz. Primler, muafiyetler, cepten harcamalar, ağ içi ve ağ dışı kapsama alanları, eczane ayrıcalıkları vs…
Bir anda zihniniz kapanıyor: Bu o kadar sıkıcı ve bunaltıcı geliyor ki, güzel bir cumartesi gününde yapabileceğiniz daha keyifli şeyler aklınıza geliyor. Görevi yarıda bırakıyorsunuz ve yapılacaklar listenizdeki daha eğlenceli bir işe geçiyorsunuz. Duygularınız karar verme sürecini duraklattı.
İkinci olarak, duygular gelecekteki eylemlerimizde nasıl hissedeceğimize dair duygusal öngörülerimizi etkiler.
Örneğin, bir tatil için iki yer arasında karar verirken — çöl yürüyüşü mü yoksa her şey dahil bir plaj tatili mi — size en fazla keyif vereceğini düşündüğünüz seçeneğe yönelirsiniz.
Ayrıca, şu anki duygusal halimiz, geleceğe dair bu öngörülerimizi şekillendirir.
Yani, duygular kararlarımızda rol oynayabilir ama onlar düşünmez, plan yapmaz, problem çözmez, karar vermez, akıl yürütmez, takıntı yapmaz, rasyonelleştirmez ya da açıklama yapmaz.
Buna da bakın:

Peki, artık duygusal karar verici olmadığımızı kanıtladığımıza göre, tamamen rasyonel karar verici miyiz?
Ne yazık ki, cevabımız yine hayır.
Araştırmacılar, iyi kararlar almanın tek yolunun rasyonel düşünme olduğu görüşüne meydan okuyor. Rasyonelliğin kararlarımızdaki sınırlı rolüne dikkat çeken araştırmacılar, duyguların derin etkisini vurguluyor. Bunu, algılanan değerin zevki etkilediği bir şarap tadımı çalışmasıyla ortaya koyuyorlar. Bu bulgu, yalnızca mantığa olan güvenimizi sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda kararlarımızda güven duymamız için duygusal bağlılığın önemini de vurgular. Araştırmacılar, içgüdü ve sezgiyi karar alma süreçlerimize entegre eden dengeli bir yaklaşımı savunurlar.
Karar Verme Tarzınız Mantık mı Duygu mu? Özet
Karar Verme Tarzınız Mantık mı Duygu mu sorusu, aslında kendi içsel pusulanızı daha iyi tanımanız için bir anahtardır. İster analitik düşünceyle ister sezgisel bir yaklaşımla hareket edin, önemli olan dengeyi kurabilmek ve hangi durumda hangi tarafın baskın çıktığını fark edebilmektir. Bu farkındalık, sizi daha bilinçli ve tutarlı seçimlere götürecektir.
Beynimizde süregelen mantık ve duygu arasındaki bu ince dans, aslında hayatımıza derinlik ve anlam katar. Kimi zaman bu içsel çatışma karmaşık ve yorucu gelse de, tam da bu dinamizm yaşamı ilginç kılar. Düşünsenize, her şey net ve tekdüze olsaydı, hayat ne kadar renksiz olurdu. Peki, bugün sizin zihinsel sahnenizde başrolü kim oynuyor? Mantığınız mı, yoksa duygularınız mı?
Peki siz nasıl bir düşünürsünüz?
Karar verici olarak hangi tarafa daha yakınsınız?